NEDEN OKUNMALI? Küresel ekonomide daha önce yaşanan diğer aksaklıklarda olduğu gibi, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı da riskleri azaltmak ve ülkelerin direncini güçlendirmek için yalnızca piyasalara güvenmenin yanlışlığını vurgulamış oldu. Neoliberalizm bir başka testte daha başarısız oldu ve sonunda yeni değerlere dayalı yeni bir ekonomik vizyonla değiştirilmesi zorunlu oldu.

Okuma süresi: 7 dakika

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin sonuçları bize, küresel ekonominin sürekli olarak karşı karşıya olduğu öngörülemeyen aksaklıkları hatırlattı. Biz bu dersi birçok kez gördük. Hiç kimse 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarını tahmin edemezdi. Çok az kişi 2008 mali krizini, kovid-19 salgınını veya ABD’nin korumacılığa ve milliyetçiliğe yönelmesine neden olan Donald Trump’ın seçilmesini öngörebildi. Bu krizleri önceden tahmin edenler bile, ne zaman ortaya çıkacaklarını kesin olarak söyleyemezdi.

Bu olayların her birinin muazzam makroekonomik sonuçları oldu. Salgın, dikkatimizi görünüşte sağlam ekonomilerimizin direnç eksikliğine çekti. Süper güç Amerika, bırakın testler ve solunum cihazları gibi daha karmaşık ürünleri, maskeler ve diğer koruyucu giysiler gibi basit ürünleri bile üretemiyordu. Kriz, sadece bir firmanın, Lehman Brothers’ın iflasının tüm küresel finansal sistemin neredeyse çöküşünü tetiklediği küresel finansal krizin derslerinden birini yeniden verdi ve ekonomik kırılganlık görüşümüzü güçlendirdi.

Benzer şekilde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’daki savaşı, gıda ve enerji fiyatlarında uzun zamandır endişe veren artışı daha da ağırlaştırdı ve birçok gelişmekte olan ülke ve gelişmekte olan piyasalar, özellikle salgın sırasında borçları yükselen piyasalar için potansiyel olarak ciddi sonuçlar doğurdu. Avrupa da Rus doğalgazına bağımlılığı nedeniyle son derece savunmasız durumda. Almanya gibi büyük ekonomiler için hızlı veya ucuz bir şekilde vazgeçemeyecekleri bir kaynak bu. Birçokları, bu tür bir bağımlılığın Rusya’nın korkunç eylemlerine verilen yanıtı yumuşatmasından haklı olarak endişe duyuyor.

Bu istisnai gelişme öngörülebilirdi. 15 yıldan fazla bir süre önce, Making Globalization Work’te şöyle sormuştum, “Her ülke daha verimli bir küresel ekonomi için karşılaştığımız bedelin bir parçası olarak güvenlik risklerini kabul ediyor mu? Avrupa, en ucuz doğalgaz sağlayıcısı Rusya’ysa, bu enerjinin güvenliğine ilişkin sonuçları ne olursa olsun Rusya’dan satın almamız gerektiğini mi söylüyor?..” Maalesef Avrupa’nın yanıtı, kısa vadeli kâr peşinde koşmaktaki bariz tehlikeleri görmezden gelmek oldu.

Mevcut direnç eksikliğinin altında yatan şey, neoliberalizmin temel başarısızlığı ve desteklediği politik çerçevesidir. Piyasalar kendi başlarına dar görüşlüdür ve ekonominin finansallaşması onları daha da ileri görüşlü yapmıştır. Sonuçları çok büyük olsa bile, kilit riskleri (bilhassa uzak görünenleri) tam olarak hesaba katmazlar. Ayrıca, piyasa katılımcıları, yukarıda sıralanan tüm krizlerde olduğu gibi, riskler sistematik olduğunda, politika yapıcıların boş boş durup izleyemeyeceklerini bilirler.

Tam olarak piyasalar bu tür riskleri tam olarak hesaba katmadığından, dayanıklılığa çok az yatırım yapılacak ve topluma olan maliyetler daha da yüksek olacaktır. Yaygın olarak önerilen çözüm, firmaları eylemlerinin sonuçlarına daha fazla katlanmaya zorlayarak riski “fiyatlandırmak”tır. Aynı mantık, sera gazı salımları gibi olumsuz dış etkenleri de fiyatlandırmamızı gerektiriyor. Karbon fiyatlandırması yapılmadığında çok daha fazla kirlilik, çok daha fazla fosil yakıt kullanımı ve çok daha az yeşil yatırım ve yenilik olacaktır.

Ancak fiyatlandırma riski, karbonu fiyatlandırmaktan çok daha zor. Ve diğer seçenekler (endüstriyel politikalar ve düzenlemeler) bir ekonomiyi doğru yönde hareket ettirebilirken, neoliberal “oyunun kuralları”, dayanıklılığı güçlendirmek için gereken müdahaleleri daha zor hale getirdi. Neoliberalizm, mükemmel verimli piyasalar bağlamında uzun vadeli kârlarını azami hale getirmeye çalışan rasyonel firmaların hayali bir vizyonuna dayanır. Neoliberal küreselleşme rejimi altında, firmaların malları en ucuz kaynaktan satın almaları gerekiyor;ve bireysel firmalar Rus gazına bağımlı olma riskini uygun şekilde hesaba katmazlarsa, hükümetlerin müdahale etmesi gerekmiyor.

Doğru, Dünya Ticaret Örgütü çerçevesi, Avrupalı ​​yetkililerin Rus gazına bağımlılıklarını sınırlamak için müdahaleleri haklı çıkarmak için başvurabilecekleri bir ulusal güvenlik muafiyeti içeriyor. Ancak uzun yıllar boyunca Alman hükümeti ekonomik olarak karşılıklı bağımlılığın aktif bir destekçisi gibi görünüyordu. Almanya’nın pozisyonunun müşfik yorumu, ticaretin Rusya’yı evcilleştirmesini umduğu şeklindeydi. Ancak, ülkesinin Rusya’yla derinleşen gönül ilişkilerinin kritik aşamalarına başkanlık eden ve ardından Rus devletine ait gaz devi Gazprom için çalışmaya başlayan Alman şansölyesi Gerhard Schröder’in şahsında uzun zamandır bir yolsuzluk şüphesi var.

Şimdiki zorluk, koltuk sevdasını, bağımlılık ve güvenlik kaygılarına verilen meşru tepkilerden ayırt edecek uygun küresel normlar oluşturmak ve buna karşılık gelen sistemli iç politikalar geliştirmektir. Bu, Trump’ın Kanada otomobilleri ve çeliği üzerindeki gerekçeli gümrükler* için “ulusal güvenlik” endişelerini kullanması gibi kötü niyetli hareketleri önlemek üzere, çok taraflı müzakere ve dikkatli politika tasarımı gerektirecek.

Ama mesele sadece neoliberal ticaret çerçevesini değiştirmek değil. Küresel salgın sırasında binlerce insan gereksiz yere öldü çünkü Dünya Ticaret Örgütü’nün fikri mülkiyet kuralları dünyanın birçok yerinde aşı üretimini engelledi. Virüs yayılmaya devam ettikçe yeni mutasyonlar edinerek, onu daha bulaşıcı ve ilk nesil aşılara karşı dirençli hale getirdi.

Açıkçası, fikri mülkiyetin güvenliğine çok fazla ve ekonomimizin güvenliğine çok az odaklanıldı. Küreselleşmeyi ve kurallarını yeniden düşünmeye başlamalıyız. Mevcut Ortodoks yapı için yüksek bir bedel ödedik. Umut şimdi, bu yüzyılın büyük şoklarından alınan derslere kulak vermekte yatıyor.


Joseph E. STIGLITZ

Amerikalı iktisatçı ve Columbia Üniversitesi öğretim görevlisi. 1973 yılında John Bates Clark Madalyası, 2001 yılında Nobel iktisat ödülü aldı. Bill Clinton yönetiminde CEA’de başkan olarak hizmet etti. Küreselleşme: Büyük Hayal Kırıklığı ve Küreselleşme: Büyük Hayal Kırıklığı – Trump Çağında Küreselleşme Karşıtlığı adlı kitaplarını Arzu Taşçıoğlu ve Deniz Vural Türkçeye çevirmiştir.


Project Syndicate’ten çeviren: Tanju Aşanel Düzeltme: Deniz Vural


Bir Yorum Yazın